İç bölgelerdeki Rumların kıyıya inmesi, hem kıyılardaki Rum nüfusun artmasını sağladı hem de ekonomik hayatta Rumların üstünlüklerini pekiştirdi.
Rus işgali sonrası bölgede yaşanan Pontus isyanını 4 ana başlık halinde ele aldık
Konu Başlıkları
-Pontus isyanına destek veren dernekler, devletler
-Karadeniz bölgesinde yaşanan Pontus terörü
-1919 Samsuna çıkış. Dönüm noktası
-.Ankara hükümetince Pontus isyanını bastırmak için kurulan Merkez Ordusu ve Rum tehciri
-Pontus isyanı sırasında ve sonrasında İstiklal mahkemeleri
1-PONTUS İSYANINA DESTEK VEREN DERNEKLER
II. Meşrutiyet’le birlikte, Pontusçular davalarını düşünceden, ülküden fiile döndürebilmenin mümkün olduğunu gördüler. Nitekim Bizans’ı tekrar diriltmek sevdasında olan Yunanistan ile bölgenin tütünleri ve misyonerlik faaliyetleri ile ilgilenen ABD’nin teşvik ve himayesindeki Rumlar, Meşrutiyet’in ilânından sonra bölgede daha bir örgütlendiler. -----Trabzon’da Pontus Muavenet Cemiyeti,
--Samsun Muhacirin Cemiyeti,
--Amasya’da Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti,
--Samsun Teceddüd ve İhya Cemiyeti ve
--Fatsa, İnebolu, Kayseri, Kırşehir, Havza, Bafra, Sinop, Ürgüp, Tokat ve Çarşamba’da şubeleri bulunan Müfâa-i Meşrûta Cemiyetleri kurdular. Samsun, Müdâfaa-i Meşrûta ve Pontus derneklerinin merkezi olduğundan birinci derecede önem taşımakta ise de Trabzon’da bu teşkilatın gerçek ve manevi başkanı olan metropolit Hrisanthos’un burada olması ve aynı şekilde Trabzon Metropolithanesinin paye bakımından diğer Metropolithanelerden büyük bulunması sebebiyle Trabzon, Samsun’dan daha fazla hareket ve çalışma göstermiştir.
Söz konusu cemiyetlerin bir kısmı, maksadın gerçekleştirilmesi için silahlı eylem yapmak üzere kurulmuşlardı. Bunun yanı sıra Rumların bölgedeki ekonomik hayatını da denetimleri altında tutuyorlardı. Bölgede başlıca ekonomik faaliyetlerden olan tütün ve fındık üretimi ile bunlara eklenebilecek kıyı taşımacılığı yine Rusya ve İran’la yapılan ticareti elinde bulunduran Rum burjuvazisiydi.
İç bölgelerdeki Rumların kıyıya inmesi, hem kıyılardaki Rum nüfusun artmasını sağladı hem de ekonomik hayatta Rumların üstünlüklerini pekiştirdi. Öyle ki Samsun şehrinde, belediye Meclisinin yedi sandalyesinin altısı Rumlara aitti. Yine Ticaret Odasının idâre heyetinde dört Rum, üç Ermeni ve bir Türk, Ziraat Meclisinde altı Rum ve iki Türk üye vardı.
II. Meşrutiyet’in ilânıyla birlikte İstanbul’da bulunan Rum Ortodoks Patrikhanesi de faaliyetlerini artırmış ve Trabzon’da Yunanlılık propagandasına başlamıştı. Meşrutiyet’in ilânını takiben Yomra, Maçka, Tonya, Şarlı nahiyelerinde Müslümanların dinden çıkmaya başladıkları görülmüş, yapılan incelemede bunun, oralarda Ortodoksların her tarafta, her köyde papaz, kilise ve manastırlarının bulunmasına karşılık, İslamiyet’i halka telkin edecek en ufak bir kurumun olmayışından kaynaklandığı anlaşılmıştı.
II. Meşrutiyet’ten sonra Pontusçular çalışmalarını gizlemeye ihtiyaç duymadılar. Öyle ki, mektuplarının sonlarına “Yaşa Yunan, yaşa Pontus” sözlerini çekinmeden ekleyebiliyorlardı. Balkan Savaşı ile birlikte “Pontus meselesi” Hıristiyanlık meselesi olmaktan çıkarılıp bir Yunanlılık konusu hâline getirildi. Nitekim Trabzon Yunan Konsolosluğu, 18 Ekim 1912’de Trabzon metropolitine bir yazı göndererek Yunan Kralı I. Yorgi’nin isim günü olan 23 Nisanda Aya Gregoriyos Kilisesi’nde tören yapmasını istemiştir.
Bir yandan ekonomik gücü ellerine geçiren, öte yandan siyasi örgütlenmeyi gerçekleştiren Rumlar, mevcut otoriteye başkaldırma aşamasına gelmişlerdi. Nitekim Balkan Savaşı’yla birlikte bu fırsat da ellerine geçmişti. Söz konusu savaş, Pontus meselesinin kökenini teşkil etmektedir. Osmanlı Devleti’nin ilan ettiği seferberlik, Anadolu’da yaşayan Rumlara kendilerine kurtarıcı olarak tanıtılan ordulara karşı savaşma zorunluluğu getirdiği için, Rumlar kitleler hâlinde silâhlı ya da silâhsız olarak köylerine kaçmışlardı. Köylerinde yaşamaya cesaret edemeyen Rumlar, ailelerini korumak ve tarla işlerine yardımcı olmak amacıyla, köylerinin civarında kaldılar. Böylece kendiliğinden ilk çeteler kuruldu. Pontusçuların mevcut otoriteye ilk başkaldırışları da Balkan Savaşı ile ilgilidir.
Osmanlı Devleti savaş sırasında Samsun bölgesine Arnavut muhacirleri getirmişti. Muhacirlerin iki Rum köyüne yerleştirilmek istenmesi üzerine Rumlar isyan etmişler ve silâhlı olarak Samsun’a saldırmışlardır. Bir papaz idaresinde bir müfreze, silâhlı olarak Samsun’a gelince; Canik mutasarrıfı da inzibat kuvvetleriyle bölgeye gelmiştir. Mutasarrıf, Rumların böylesine başkaldırmalarının kanuna uygun olmadığını söylemeye çalışırken, Samsun’a gelen bu papaz elindeki değnekle mutasarrıfın elindeki kitaba vurmuştu. Bu davranış, Rumların artık otoriteyi tanımayacaklarının gösteriyordu. Bu sırada çıkan karışıklıkta ihtiyar bir Rum yaralanmış, ancak kaldırıldığı hastanede ölmüştü. Bu olayı fırsat bilen Rumlar 30.000 kişilik muazzam bir cenaze merasimi düzenleyerek ölüyü Samsun’da dolaştırmışlardır. Bu gösteri, bir anlamda daha sonraları yapacakları ayaklanmanın provası nitelendiğindeydi.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde başlatılan seferberlik çağrısına uymayan ya da sonradan birliklerinden kaçan Rumlar dağlarda buluşup çeteler oluşturdular. Söz konusu çeteler, bölgenin Türk halkı üzerine saldırarak onları sindirmeye çalıştılar. Özellikle Bafra mıntıkasında Nebiyan dağını üs seçen Rum çeteleri Türk köylerini yaktılar, halkı katliama uğrattılar.
Bölgedeki Türkler Rumların bu çetecilik faaliyetleri nedeniyle kendi tarlalarına dahi giremez olmuşlardı. Rum çeteleri sadece Nebiyan mıntıkasında faaliyet göstermiyorlar, başka başka çeteler Samsun ve Amasya bölgesinde de Türklere taarruz ve tecavüzlerde bulunuyorlardı. Birinci Dünya Savaşı içinde bir yandan Türk halkını katliama uğratan Rumlar, öte yandan Osmanlı Devleti ile savaşta bulunan Ruslara casusluk yapmışlar ve Türk cephesi gerisinde aktif düşmanlık hareketlerinde bulunmuşlardı. Ruslar ise Samsun’u işgal etmeleri için kendilerini davet eden Rumlara bir hayli silâh vermişlerdi. Söz konusu silâhlar, Millî Mücadele esnasında Rumların çıkardıkları isyanda kullanılmıştır.
Bunun yanında, Çar Rusyası, Rusya’daki Yunan siyasi memurları tarafından Batum’da ve Kafkasya’nın diğer taraflarındaki Rum tüccarları aracılığıyla Trabzon ve Samsun’daki merkezler ile haberleşmiş ve Batum’da oluşturulan bir komite eliyle gizlice silah ve cephane göndererek bu çevre Rumlarının çalışmalarını bir kat daha artırmalarına sebebiyet vermiştir.
Ateşkesten sonra daha ileri gidilerek bu komite tarafından düzenlenen plân gereğince Rus subaylarından Rum asıllı Ananyon’un yönetimi altında Rumlardan bir birlik oluşturulmuş ve Yunan kuvvetleriyle birlikte Pontus’un Türkler elinden kurtarılmasına çalışılmaya başlanmıştı. Fakat Kafkasya’nın Bolşevikler tarafından işgali bu birliğin dağılmasına neden olmuş, yalnız arda kalanları Türk toprağına geçerek burada çete faaliyetlerine başlamıştır.
“Pontus meselesi” kısaca XIX. yüzyılın sonlarında özellikle İngiltere, Fransa, Rusya ve ABD’den zaman zaman ve gerektiği kadar destek bulan, Yunan “megâli ideasının” bir uzantısı olarak Doğu Karadeniz kıyılarında kurulması planlanan bir devletin doğuşunu hazırlamak için başvurulan her türlü faaliyet olarak tanımlanabilir.
Resim 1: Trabzon Metropoliti Hrisantos,
Bu yazı toplam 18154 defa okundu.