Doğu Karadenizin ekonomik geleceği çay tarımının geleceğine bağlı olduğunu bilmeyen var mı?
SENARYOSU ÇAY-KUR TARAFINDAN YAZILIP HER YIL SAHNELENEN OYUN YİNE ''PERDEE!'' DEDİ...
Evet, bir K.İ.T. (Kamu İktisadi Teşekkülü) olan CAY-KUR'un oyun yazarları tarafından yazılıp her yıl Mayıs, Temmuz ve Eylül aylarında sahnelenen oyun bu Mayıs aynda da perdelerini açtı.
Malum olduğu üzere; devlet ve özel sektör tarafından alınıp işlenen çay mahsulü devlet tarafından kotalı alınır ve kota her sürgün dekar başına 400 kg. civarındadır. Mahsul, her sürgünde dekar başına 600 ile 1000Kg. ürün vermektedir. Bu ürünün ortalama yarısını devlet,diğer yarısını da özel sektör alır.
Kampanya başladığından bir müddet sonra fabrikaların günlük işleme kapasitesi doğrultusunda devlet müstahsile kontenjan uygular ve böylelikle hasadın kısa sürede yapılıp fabrikalarda izdiham oluşmasını önler.
Hesap-kitap yapılıp fabrikaların işleme kapasiteleri belirlendikten sonra günlük alınacak olan Kg.miktarı belirlenip müstahsile duyurulur.
Buraya kadar her şey normal,anlaşılmayacak bir durum yok sanırım?
İşte sıkıntı bu kontenjan uygulaması başladıktan sonra doğuyor.
Nasıl mı? Doğu Karadeniz coğrafyası ve iklim koşullarında yetişen çay mahsulü hasat aşamasında coğrafi farklılıklar gösterir. Sahil kesimleri daha erken hasat kıvamında olur; zaten dağlık olan ve kıştan kolay çıkamayan iç kesimler ise hasada geç başlar.
Bu durum aslında faydalıdır; hasadı zamana yayıp fabrikaların sıkışmasını önler.
Bazı müstahsiller de ürünün hasat kıvamına gelmesinden feragat edip erken hasada başlar ki, ''sonra sıkışmayayım ve kontenjan uygulamasına düşmeyeyim'' mantığıyla hareket eder.
Bünyesinde birçok fabrika barındıran ÇAY-KUR, kış sezonu boyunca yatan fabrikalarını ve personelini hasada kolay adapte edemediğinden veya koordineli bir şekilde fabrikalar arası yaş çay transferi yapamadığından, ya da açıklanamayan sebeplerden dolayı erken kontenjan uygulamasına geçer.
İşte bu ''erken kontenjan uygulaması'' özel sektörün ekmeğine yağ sürer; kontenjansız alım sırasında erken mahsulü devletin belirlediği fiyattan almak zorunda kalan özel sektör,kontenjan uygulaması başlar başlamaz yoğunluğa göre peyderpey fiyatları aşağı çekmeye başlar ve kampanyanın sonlarına doğru bu fiyatlar neredeyse devletin belirlediği taban fiyatın yarısına düşer.
Bölgede var olan iş gücü eksikliği nedeniyle zaten ürününü harici işçilere toplatmak zorunda olan müstahsil, ürününden aldığı paranın tamamına yakınını bu işçilere vermek zorunda kalır. (Bu işçi sorunu ve piyasada oluşan haksız rekabet başlı başına bir inceleme-araştırma konusudur.)
Oysa ki,özellikle bu sezon kademeli gelen çay (Bazı yörelerde ürün yandığından en az 15 gün daha hasat yapılamaz.) kurum tarafından koordineli transfer ve fabrikaların kıştan hazır olması olayı gerçekleşse en az 4-5 gün daha kontenjan uygulamasına geçmez ve müstahsil ürününü yüksek fiyattan özel sektöre satar,kalanıyla da devletin belirlediği kotayı doldururdu.
Her yıl sahnelenen bu oyun,müstahsilin aklına bin türlü şey getiriyor; ''Acaba devlet eliyle müstahsil bile bile mi özel sektörün kucağına itiliyor? Acaba kurumda çalışan üst düzey yöneticilerin özel sektörle gizli veya aşikar bir bağı mı var? Acaba eli güçlü özel sektör tarafından kurum yöneticilerine siyasi baskı mı yapılıyor da bu işler kotarılıyor?'' Bu ve buna benzer gayri ahlaki sorular üreticinin aklından geçmiyor değil.
Çünkü koşullar ortada,her yıl sahnelenen oyun da ortada.
Bizler ne mi yapacağız? Hiç; kendi başımıza kahvelerde veya cemiyetlerimizde feryadı basacağız, tek başına yırtınıp feveran edeceğiz. Amiyane tabirle; ''İt ürüyecek,kervan yürüyecek.''
Oysa örgütlensek,sesimizi bazı noktalara duyursak,her türlü yasal eylemlerle hakkımızı savunsak kolay yenen lokma olmayız sanırım?
Örgüt hani? Birlik hani?
Fevri yaparız isyanı...
Tek başına yırtınsan da,
Kim duyar ki, feveranı?
Tahir BULUT
Bu yazı toplam 66081 defa okundu.