Böylece Rum ayaklanması, 1822 yılı yazına kadar
Türk, Rum, Musevi, Arnavut ve diğer milletlerden olmak üzere 50.000 kişinin
ölümüne neden oldu
1821 MORA İSYANI
Serap TOPRAK(Doktora Tezidir)
Özet
19. Yüzyılın başına kadar
başarısızlıkla sonuçlanan Rum isyanları 1821 yılında Mora Yarımadası’nda başlayan isyanla yeni bir dönemece
girdi. İsyanlar kısa zamanda bütün adaları ve Yunan coğrafyasını sardı. 1821 Mora isyanı
Yunanistan’ın bağımsızlık kazanmasında önemli bir rol üstlendi.
Mora’daki ilk isyanlar Osmanlı
Devleti tarafından önemsenmeyip gerekli tedbirler alınmamıştır.
Fakat daha sonraları Mora’da binlerce
Müslüman Türk’ün hatta Ortodoks olmayan Hıristiyan ve
Musevilerin katledilmesi isyanların
ne kadar ciddi olduğunu göstermiştir. Sonuçta Mısır donanmasından
yardım istemek Osmanlı yönetimi
tarafından tek çare olarak görülmüştür. Fakat
bu plan, Avrupalı Devletlerin
müdahalesi ve Navarin’de Türk-Mısır donanmalarının yakılması
felaketiyle sonuçlanmıştır.
VIDEO
I. GİRİŞ
Rumlar 18. Yüzyıl
sonlarına kadar birçok kez başarısız isyan girişiminde bulunmuştur.
19. Yüzyıla
geldiğimizde Rumlar, Osmanlı yönetiminde yaşayan diğer
milletlerden farklı
olarak deniz ticareti sayesinde zengin bir burjuva sınıfı oluşturmuştur.
Doğu Akdeniz ve
Karadeniz ticaretinin ¾’ünü elinde bulunduran zengin
Rum tacirler,
bilimsel ve düşünsel faaliyetlere de önem vererek ulusal bilinçlenmeyi
destekledi ve
isyanlara zemin hazırladı. Tamamen milli duygulara dayanan
ve milli bir
karakter olarak gelişen Rum isyanları, zengin tacirler, diaspora,
ayrılıkçı cemiyetler,
ki bunların içinde en etkili faaliyet gösteren ve çok sayıda
üyesi olanı Filiki
Eterya Cemiyeti, Fener Rum Patrikhanesi ve Avrupalı Devletler
tarafından maddi ve
manevi olarak her yönden desteklenmiştir. Yunanistan’ın
kısa sürede bağımsız
bir devlet olarak ortaya çıkmasında bütün Yunan coğrafyasındaki
isyanlar kadar
adalar, özellikle Mora Yarımadası’nda çıkan isyanlar büyük
önem taşımaktadır.
Mora isyanları Rumlar için bir dönüm noktası olmuştur. Ayrıca
Mora isyanları yerel
ayaklanmalar olarak kalmayıp, Rumların yaşadığı diğer
adalara isyan ihraç
eden bir merkez olmuştur. Mora Yarımadası’nda, özellikle
Filiki Eterya
Cemiyeti’nin ve Fener Rum Patrikhanesi’nin önderliğinde isyan ateşi
yakılmış ve
Avrupalıların da sempatilerini de toplayarak diğer Balkan milletlerinden
önce Yunan
Devleti’nin kurulması sağlanmıştır. Büyük Yunanistan’ın kurulması
yönündeki en ciddi
adım olan Mora isyanı bu açıdan çok önemlidir. Bu çalışmada,
Mora Yarımadası’nda
başlayan ve Avrupalı Devletlerin müdahalesiyle
sonuçlanan Mora
isyanı ele alınmıştır. Bu doğrultuda çalışma iki bölümden oluşmuştur.
Birinci bölümde,
Mora isyanının başlaması ve yayılması karşısında Osmanlı
Devleti’nin aldığı
önlemler üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde, Mora
isyanının uluslar
arası boyut kazanması incelenmiştir. Çalışmanın sonuç kısmında
ise, araştırmadan
elde edilen bulgular ortaya konmuştur.
II. MORA İSYANI VE
OSMANLI DEVLETİ’NİN ALDIĞI TEDBİRLER
Mora Yarımadası’nda
Rum Ortodoks Kilisesi ve rahipleri, Osmanlı Devleti
makamları karşısında
büyük oranda imtiyazlı bir yapıya sahipti. Bu imtiyazlar
sayesinde Rum
Ortodoks Kilisesi, Rumların çıkarlarını koruyabilmekteydi. Bununla
birlikte Mora’da
yaşayan Rumlar, büyük toprak sahipleri değildi. Ayrıca
yıllık kazançlarının
1/5’ini vergi olarak ödüyorlardı. Osmanlı idaresiyle iyi ilişkiler
kuramayan Rumlara
gelince, onlar da daha çok ıssız bölgelere ve dağlık alanlara
yerleşmeyi tercih
etmişti. Bu nedenle 1460- 1821 yılları arasında Mora’nın dağlık
alanlarına
Müslümanlardan ziyade Hıristiyanlar yerleşmişti.
Mora Yarımadası’nda
Rumlar arasındaki milliyetçi faaliyetlerin artmasında
Osmanlı Devleti’nin
Rumlara verdiği siyasi imtiyazlar önemli rol oynadı. Rum
cemaati, Osmanlı
Devleti tarafından Antik Yunan’ın bir devamı olarak görüldü.
Bununla birlikte, 1715-
1821 yılları arasında cemaatin haklarına bazı sınırlamalar
getirilse de,
gerçekte cemaat serbest bir şekilde idare ediliyordu. Mora Yarımada 3/
6 • ULUSLARARASI TAR İ H ve SOSYAL ARA Ş TIRMALAR DERG İ S İ TAR İ H İ N PE Şİ NDE • 319
sı’nda Ortodoks
Kilisesi’nin dışında Rumları idare eden kocabaşılar bulunmaktaydı.
Osmanlı yönetiminin
desteğiyle seçilen kocabaşılar, uzun seneler bu görevde
kalmakla yetinmeyip
haklarını çocuklarına ve hatta torunlarına devredebiliyordu.
İslamiyet’in kutsal
mahallelerine ve hükümdar ailelerine has olarak verilen
şehir ve kasabalar
Mora’nın en şanslı yerleşim yerleri olarak görülmekteydi. Bunlardan
biri de, Müslüman
şehri olarak görülen ve bir Mekke vakfı olan Dimitzana
şehridir. Burada
oturan Müslümanlar Mora’lı Rumlar tarafından her zaman ayrıcalıklı
olarak görülmüştür.
Ayrıca Mora’da yaşayan “kleftler” adında bir topluluk
da bulunmaktaydı.
Kleftler, Mora’da Türk yönetimini kabul etmeyen ve yönetimle
silahlı mücadeleye
giren gruptu. Osmanlı Devleti, bu asi grupla mücadele etmek
için Hıristiyanlar
arasından seçtiği “armotoli” denilen ve bir çeşit zabıta görevi
gören düzenli
gruplar oluşturdu. 1715- 1821 arasındaki dönemde Osmanlı yönetimi
özellikle,
boğazların bulunduğu taşımacılığı korumak amacıyla “muhafız
teşkilatı” kurdu.
Böylece armotoliler, yolcuların güvenliğini sağlamakla görevlendirildi.
Korint ile Argos
arasındaki boğaz ile Arkadya ve Messenya arasındaki
Lontari Boğazı
güvenlik açısından önemli geçitlerdi (Bees: 423) .
Armotoliler buralarda
önemli görevler
üstlendi. Bunun dışında Mora’nın dağlık bölgelerinde yaşayan
Manyalılar
bulunmaktaydı. Manyalılar, 1460- 1801 yılları arasında her türlü
dış güce karşı isyan
etmiş bir topluluktu. Osmanlı Devleti, Manyalılardan vergi
alma şartıyla
bunların muhtariyetini kabul etti. Fakat kararlaştırılan vergiler de
hiçbir zaman düzenli
olarak toplanamadı (Bees: 423). 18. Yüzyıla kadar birçok
kez
isyan eden Mora
Rumları başarısız olunca Batı Avrupalılardan umutlarını kesip
Rusları bir
kurtarıcı olarak görmeye başladı. Özellikle Çar I. Petro döneminde, bu
bölgede Rus ve
Hıristiyanlık propagandası artış gösterdi. II. Katerina döneminde
Ruslar, Rumlar
arasından seçtikleri kişiler ve rahipler aracılığıyla Rumları kışkırtma
yolunu seçti. Bunlar
arasında Kalamata’nın nüfuzlu emlak sahiplerinden Panayotis
Mpenakis
bulunmaktaydı. Bu kişinin bölge Rumlarını kışkırtıcı faaliyetlerde
bulunması Türk
idarecilerinin de dikkatini çekmekteydi. 1767- 1768 arasında
Rumlar isyan için
hazırlıklar yaptı. Fakat 1768 yılında Osmanlı-Rus Savaşı başlayınca
bütün planlar değişmek
zorunda kaldı. Rus donanmasının Akdeniz’de görünmesine
ve Manyalıların
yardımına rağmen, Ruslar istedikleri sonucu alamadı
(Bees: 425) .
Sadrazam Musin-zade Mehmet Paşa’nın ve daha sonra Cezayirli Gazi
Hasan Paşa’nın
sayesinde isyan bastırıldı (Mustafa Nuri Paşa, 1987: 251) .
Başarısız
isyan
girişimlerinden sonra Rusya, Rumlar üzerindeki nüfuzunu daha da arttırmaya
çalıştı. Küçük
Kaynarca Antlaşması’na, Rusların diledikleri yerlerde konsolosluklar
açma, İstanbul’da
bir Rus kilisesi kurma ve Ortodoks Hıristiyanları koruyuculuğunu
üstlenme gibi
maddeler de, milliyetçilik propagandası amacıyla
eklendi (Karal,
1994: 108- 109) . Rusya tarafından hayal kırıklığına uğratılan
Mora
Rumlarının bu durumu
telafi edilmeliydi. Böylece Rumlar, Osmanlı Devleti ile
Rusya arasında 1783
ve 1791 yıllarında imzalanan anlaşmalar gereğince, Rus bay 320
•
THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR
HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 3/6
rağı altında deniz
ticareti yapma ayrıcalığı elde etti (Bees: 425) .
Bununla birlikte
1790’lı yıllarda
Rumlar, Akdeniz’de korsanlık ve eşkıyalık yapmaya devam etti.
Osmanlı yönetimi de
eşkıya Rumların bütün faaliyetlerinden ruhani liderleri sorumlu
tuttu (BOA.
192/9350, HAT).
19. Yüzyıl başlarına
kadar ulusal bilinçlenme yönünde büyük yol kat eden
Rumlar, 1821 yılında
Aleksander İpsilanti liderliğinde Eflâk ve Buğdan’daki başarısız
ayaklanma
girişiminden sonra, amaçlarını gerçekleştirmeye en uygun yer
olarak Mora
Yarımadası’nı görmekteydi. Bunun üzerine Rum asi liderleri toplanarak,
Paskalya gecesi
Müslümanlara saldırma konusunda aralarında anlaştılar.
Asiler, saldırılarda
başarısız oldukları takdirde de bölgede önemli bir güç olan
Tepedelenli Ali
Paşa’yı suçlamayı kararlaştırdılar. Bu anlaşma çerçevesinde asi
liderler tarafından
Mora’nın kasaba ve köylerine papazlar gönderildi. Fakat olaylar,
planlandığı gibi
gelişmedi ve beklenmedik bir şekilde başlayan Erhos olayı,
isyanın zamanından
önce çıkmasına neden oldu. Anabolu Kalesi’ne yaklaşık üç
saat uzaklıktaki
Erhos kasabası Müslümanları, Rumların bir isyan hazırlığı içinde
olduğundan
şüphelenmekteydi. 15 Şubat 1821 tarihinde Anabolu sakinlerinden
Yenişehirli İbiş ve
Hasta Hasan ismindeki iki kişinin, Hıristiyan pazarında sarhoş
olarak gezerken ateş
açmaları üzerine Rumlar, Paskalya gecesi yapılacak olan isyanın
açığa çıktığını
düşünerek harekete geçti ve kasaba içlerine kaçtı. Ayrıca dağlardaki
silahlı
Hıristiyanlar da ortaya çıktı. Kocabaşılar, isyan haberlerinin aslının
olmadığını iddia
etse de, 24 Mart 1821 tarihinde Erhos Müslümanları kasabayı
terk edip Anabolu
kalesine kaçtı. Bu olay Mora Müslümanlarının da isyan gerçeğini
görmesine neden
oldu. Fakat Yedi Ada’da ve diğer adalardaki kaçak Rumlar,
Mora’da toplanarak
her tarafta isyan çıkarmaya başladı (Ahmet Cevdet Paşa, 1994:
2759- 2760) . Özellikle
Aleksander İpsilanti’nin kardeşi Demetrios İpsilanti ve Prens
Kantakuzen, Mora’ya
giderek Rumları kışkırtmayı başardı. Mart 1821 tarihinde
İpsilanti ve
Kantakuzen, isyan alameti olarak feniks ve matem alameti olarak da
siyah renkte olan
Filiki Eterya Cemiyeti’nin bayrağını açarak Rumları isyana çağırdı.
Bununla birlikte
Hidra Adası’ndaki denizciler ve Mayna gençleri bu çağrıya
uyarak isyana
katıldı. Hidra denizcileri, küçük gemilerini donatarak Müslümanlara
ait gemileri yaktı.
Ayrıca Kolokotrinis adındaki bir Rum asinin liderliğinde Patras,
Navarin, Tripoliçe,
Misolinki ve Nopli ele geçirildi (Driault, 2003: 184).
Mora Yarımadası’nda
başlatılacak bir isyan için Filiki Eterya ajanları, Fener
Rum Patrikhanesi’yle
işbirliği içinde çalışıyordu ve özellikle Mora isyanı Patrikhane
tarafından
planlanmıştı. Filiki Eterya’nın Mora teşkilatı başkanı olan Patras
Piskoposu Pol
Germanos, üstünde Meryem Ana’nın resmi bulunan bir bayrağı
eline alarak “Ey
Yunan milleti! Artık uyan, Türkleri öldür” sloganıyla Rumları
açıkça isyana
çağırdı (Şahin, 1996: 190) . Bu çağrıdan sonra isyan, milli ve
dini bir
karakter olarak
gelişmeye başladı (Karal: 112) .
Mora’da Rum asilerin
saldırıları üzerine, Mizistre, Levendar, Fenar ve Bardine’nin
Müslüman halkı
Trapoliçe’ye; Endruse ve Nişter halkı Koron, Moton ve
3/6 • ULUSLARARASI TAR İ H ve SOSYAL ARA Ş TIRMALAR DERG İ S İ TAR İ H İ N PE Şİ NDE • 321
Anavarin’e; Gaston
halkı da Lale Kalesi’ne sığındı. Vistice’de 400 kadar Müslüman
Rumlar tarafından
öldürüldü. Bununla birlikte Kornine halkı Trapoliçe’ye kaçarken
Rumların
saldırılarına uğradı, fakat Trapoliçe’den yardıma giden 2.000 kadar
gönüllü tarafından
kurtarıldı. Rum kocabaşılar ise, bütün bu katliamın Tepedelenli
Ali Paşa tarafından
yapıldığını ileri sürdü. Bu arada Osmanlı Devleti, Yanya’da
isyan eden
Tepedelenli Ali Paşa’nın ortadan kaldırılması üzerine yoğunlaştığından
bu olaylarla pek
ilgilenmedi (Ahmet Cevdet Paşa: 2681) .
Mora nüfusu içinde
Türklerin nüfusuna bakacak olursak Türkler azınlıkta yaşamaktaydı.
Ayrıca Rumlar büyük
ticaret filoları ve yedek denizciliğiyle denizi
kontrol
edebilmekteydi. Böylece Osmanlı ordusunun Mora’ya ulaşması da çok
zordu. Bununla
birlikte Osmanlı Devleti, Mora’da başlayan isyan sırasında Tepedelenli
Ali Paşa isyanıyla
uğraşmaktaydı. Mora’daki olaylara hızlı bir şekilde
kontrol altına alma
olasılığı da düşüktü. Osmanlı Devleti Mora’da Rumların ayaklanmasını
başlangıçta, bölgeye
gönderilen ve bir Filiki Eterya üyesi olan memur
Nikola Morozi’nin
raporuyla izledi. Böylece Morozi’nin de etkisiyle isyan Babıâli’nin
pek dikkatini
çekmedi. Fakat Mora isyanı açığa çıkınca Hurşit Paşa, Kapıcıbaşı
Mustafa Bey’i 3.500
kadar askerle Tropoliçe’ye kumandan olarak gönderdi.
Mustafa Bey, Rumeli
sahillerinden kayıklarla Mora Kalesi’ne geçti ve burada Sirozlu
Yusuf Paşa’yla
buluştu. Oradan Vestiçe’ye gitti. Vestiçe’de 200 kadar eşkıyayı
öldürdükten sonra 16
Şubat 1821 tarihinde Erhos’da 600’den fazla Rum eşkıyayı
öldürdü. Mustafa
Bey’in, Tropoliçe’ye girişi Rumlar tarafından şiddetli saldırılarla
karşılandı. Asiler, Mora’daki
kaleleri, özellikle Mora’nın merkezi olan Tropoliçe’yi
kuşattı. Böylece
Mustafa Bey, Tropoliçe’de mahsur kaldı (Ahmet Cevdet Paşa: 2761) .
Tropoliçe, Rum
asiler tarafından ele geçirildiğinde, Müslümanlar öldürüldü ve
camiler kiliseye
dönüştürüldü. Ayrıca Tropoliçe’de bir de cumhuriyet hükümeti
kuruldu (BOA.
841/37873, HAT ) . Babıâli, Suluca Adası halkının donattığı 17
kıta geminin
Çuka ve Değirmenlik
adaları arasında dolaştığını ve asilerin Anapoli’yi
kuşattığı takdirde
Çamlıca ve Suluca halkının Rumlara yardım edeceğini (BOA.
927/40280-C, HAT) önceden
haber alınca, Mora komutanı olarak atadığı Dramalı
Mahmut Paşa’yı,
25.000 kadar asker, komutası altına verilen vezir ve emirlerle
birlikte Rumları
bastırmak üzere Ezdin’e gönderdi. Bu birlikler Mora Derbendi’nden
geçip kuşatılmış
olan Anapoli Kalesi önüne yerleşti ve buradaki isyanı
bastırdı. Ardından
Mora’nın merkezi olan Tropoliçe’ye doğru hareket etti. Diğer
yandan 7.000 kadar
Arnavut askeri ulufelerinin ödenmediğini öne sürerek savaş
alanını bırakıp geri
döndü. Mora’daki Rumların hemen hemen hepsi ayaklanmaya
katıldı. Ayrıca
Rumlar derelerde, orman içlerinde fırsat kollayıp, haberleşme
yollarını, mühimmat
ve gıda yardımı getirecek yolları da tuttu. Böylece Tropoliçe’ye
ulaşmak zorlaşırken
Anapoli’nin elde tutulması da tehlikeye girdi. Bu sırada
Mora seraskeri
olarak görevlendirilen Ebu Kebut Mehmet Paşa, Yenişehir’den ileri
geçemediğinden
Rumlar Mora’nın tamamını ele geçirdi (Mustafa Nuri Paşa: 253) .
322 • THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR
HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 3/6
Yusuf Paşa’ya
gelince Badıra Kalesi’nden yardım istenmesi üzerine, İnebahtı’dan
Mora’ya askerlerini
geçirerek buradaki asileri dağıtmayı başardı. Ayrıca
Hurşit Paşa’ya bütün
Mora Hıristiyanlarının isyan halinde olduğunu ve derhal
5.000 asker
gönderilmesi gerektiğini bildirdi. Hurşit Paşa da, Babıâli’ye bir miktar
Evlad-ı Fatihan
askerinin gönderilmesini teklif etti. Fakat Babıâli’nin gözünde
Yanya’daki
Tepedelenli Ali Paşa olayları daha önemli olduğundan ve Mora’daki
olayların önemi
henüz anlaşılmadığından sadece Anadolu’dan asker toplanarak
gönderilmesi yeterli
bulundu (Ahmet Cevdet Paşa: 2762) . Bunun üzerine Kayseri
Mutasarrıfı
Hasan Paşa’ya
Anabolu Kalesi Muhafızlığı verildi. Hasan Paşa’ya Teke,
Hamit ve Aydın sancaklarından
2.000 asker toplaması ve Antalya iskelesinden
gemilerle Mora’ya
göndermesi emredildi. Fakat Antalya iskelesinde sevk için yeterli
gemi olmadığından
Babıâli ile uzun yazışmalar başladı ve asker Antalya iskelesinde
beklerken Rumlar da
Mora’daki Müslümanları öldürmeye devam etti.
İletişim ve
örgütlenme eksikliği nedeniyle Anadolu’dan toplanan askerler Mora’ya
gönderilemedi.
Yerine başka asker toplandı. Bunlar, Akdeniz boğazına gelecek,
oradan kara yoluyla
Selanik körfezini dolaşarak Yenişehir’e varacak ve Mora’da
bulunan Osmanlı
kuvvetlerine yardım edecekti (Ahmet Cevdet Paşa: 2763) .
Ayrıca
Mora isyanı için
Tunus’tan da gemi istendi. Bunun üzerine yedi gemi donatılarak
acele bir şekilde
Mustafa Kaptan kumandanlığında Mora’ya doğru yola çıktı
(BOA. 868/38618, HAT
) .
Mora’daki isyan
başlangıçta hızlı ilerledi ve Nisan 1821 tarihinde Rumların
yaşadığı diğer
adalara da sıçradı. Rumların isyanda başarıya ulaşması için adaların
isyana katılması
şarttı. Rum asiler, Korint Kanalı’nın kuzeyinde kalan bölgenin
büyük bir bölümünü
kontrol altında tutuyordu. İsyanın ilk aylarında, ayaklanmanın
etkileri tam olarak
bilinmiyordu. Babıâli de kendi imkânlarına göre önlemler
almak istedi.
Aleksander İpsilanti’nin Eflâk ve Buğdan’ı işgal ettiği haberi İstanbul’a
ulaştığında, Osmanlı
Devleti’nde yaşayan bütün Rum asıllı kişilerin ellerindeki
silahları teslim
etmeleri emredildi. Mart 1821 tarihinde, II. Mahmut bir ferman
yayınlayarak
Müslümanları yardıma çağırdı. Bununla birlikte isyanlara tepki
gösteren
Müslümanlar, İzmir ve Anadolu’daki Rum mahallelerine saldırdı. M.
Simith Anderson’a
göre, Mora’da Türklerin katledilmesine eş değer olan bu saldırılar
Patrik Gregoryus’in
asılmasına kadar devam etmiştir (Anderson, 2001: 74) .
Oysa
Tarihçi Dakin, Mora
Yarımadası’nda 40.000 ( Castellan, 1995: 272 ),
Barbara Jelavich
ise, silahsız 15.000
Müslüman’ın katledildiğini yazmaktadır (Jelavich, 2006: 241) .
Bu
arada İstanbul
Patriği, Filiki Eterya Cemiyeti’nin nüfuzlu bir üyesi olmasına rağmen,
isyanın Rusya
tarafından desteklenmediğini görünce sözde bir aforozname
yayınladı.
Aforoznamede, Filiki Eterya üyelerinin ettikleri yeminlerin batıl olduğunu
ve üyelikten
çekilmeyerek devlete karşı savaşa devam edeceklerin lanet
altında kalacağını
ilan etti (Karal: 113) . Fakat bu sözde aforozname hiçbir şekilde
Rumları engellemedi.
3/6 • ULUSLARARASI TAR İ H ve SOSYAL ARA Ş TIRMALAR DERG İ S İ TAR İ H İ N PE Şİ NDE • 323
1821 Nisan tarihine
kadar Mora Yarımadası’nda yaşayan 50.000 kadar Müslüman’dan
bir teki bile
kalmamıştır. Müslüman Türkler ya kaçmış ya da Rumlar
tarafından
öldürülmüştür. İngiliz yazar St. Clair, bu konuda şunları yazmıştır:
“Yunanistan’ın
Türkleri pek az iz bıraktılar. 1821 yılı ilkbaharında ani olarak, tümüyle ve
dünyanın haberi
olmadan yok edildiler” (Sonyel, 1988: 111) .
Ortodoks Rumlar sadece
Müslüman Türkleri
değil, diğer milletlerden olanları da öldürüyordu. 5 Ekim 1821
tarihinde, 35. 0000
Türk ve Arnavut, Musevi ve diğer milletlerin yaşadığı Tropoliçe’de
de 10.000 kişi
katledildi. Ocak 1822 tarihinde Akrokorint kentinde 1.500’den
fazla Müslüman
öldürüldü. Böylece Rum ayaklanması, 1822 yılı yazına kadar
Türk, Rum, Musevi,
Arnavut ve diğer milletlerden olmak üzere 50.000 kişinin
ölümüne neden oldu (Sonyel:
113- 115) ve bütün Avrupa bu katliama sessiz kalarak
sadece izlemekle
yetindi.
III. MORA İSYANININ
ULUSLAR ARASI BİR BOYUT KAZANMASI
Filiki Eterya
yanlılarının çağrısı üzerine Demetrios İpsilanti, merkezî ve anayasal
bir devlet kurmak
için bir meclis toplamayı kararlaştırdı. 1821 Aralık tarihinde,
Kleftlerin başkanı
Theorodios Kolokotronis’in de onayıyla, Epidavrum
kentinde bir “Kurucu
Meclis” oluşturuldu. Soylular tarafından yönetilen Meclis,
idareyi bir tek
kişiye bırakmak istemiyordu. Bu nedenle Fenerli bir aileye mensup
olan Aleksander
Mavrocordato’nun da etkisiyle, 1795 Fransız modeline benzer bir
anayasa hazırlandı.
Buna göre, her biri bir bölgeyi temsil eden beş üye seçildi.
Böylece ilk Yunan
hükümeti Misolinki’de kuruldu. Hükümet başkanı Aleksander
Mavrocordato, 13
Ocak 1822 tarihinde Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan etti. Fakat
adalıların ve
soyluların sözcüsü bu kişi, Theorodios Kolokotronis’in taraftarlarının
çoğunlukta bulunduğu
Mora’da kabul görmedi. Aynı yılın sonunda Theorodios
Kolokotronis,
Astros’ta ikinci bir toplantı düzenledi. Ancak Aleksander Mavrocordato
taraftarları arasında
anlaşmazlık ortaya çıktı. Sonunda Kronidi kentinde
yeni bir hükümet
kuruldu. Bu hükümetin başına da George Kountouriotes adlı
zengin bir kişi
geçti (Castellan: 273) . Rumlar bir meclis kurup
bağımsızlıklarını ilan
etseler de, kısa
zamanda ortaya çıkan rakip liderler iktidar için kıyasıya bir mücadeleye
girdi. Bu
mücadelede, büyük Fener ailelerinden birinin üyesi olan Aleksander
Mavrocordato, çok
kötü Rumca konuşan ve Arnavut kökenli zengin armatör
George Kondouriotes,
Yunanistan coğrafyasının en önemli lideri olan Theorodios
Kolokotronis
Rumların başlıca lider adaylarıydı. Siyasi gruplar arasındaki
çatışma hızla
tırmandı ve 1823 yılı sonunda, Theorodios Kolokotronis taraftarlarıyla
Aleksander
Mavrocordato ve George Kountouriotes denetimindeki hükümet
adayları arasında
bir iç savaş başladı (Anderson: 75) . Rumların bir
meclis kurmasını
II. Mahmut endişe
içinde izliyordu. II. Mahmut, 25 Şubat 1822 tarihinde bir heyet
toplayarak alınacak
önlemleri belirlese de, bu duruma İngiliz Büyükelçisi müdahale
etti. Bu tarihten
sonra Avrupalı Devletler de, Rumların isyanlarına karşı kayıtsız
kalmayarak müdahale
etmeye başladı (Driault: 187) . Artık Rum
isyanları ulus 324
•
THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR
HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 3/6
lar arası bir sorun
olma yolunda ilerliyordu. Avrupalı devletler kendi diplomatik
çıkarları
doğrultusunda her iki tarafı da idare ediyordu. Ağustos 1822’de, Alikorne
Şehbenderi Kıçantı
tarafından Babıâli’ye verilen bilgiye göre, asi Rumlar Avrupa’dan
silah ve mühimmat
sağlayarak Mora ve Çamlıca adalarına sokuyorlardı
(BOA. 957/41080, HAT) .
1822 yılında, Viyana’dan gelen haberlere göre, İngiliz Elçisi
George Caning, Rum
asilerin durumunu görüşmek üzere Rusya’ya giderek temaslarda
bulunmuştu (BOA.
960/41187-B, HAT) . Aslında Avrupalı devletlerarasında tam
bir görüş birliği de
yoktu. Eylül 1822 tarihinde isyanın en şiddetli olduğu yıllarda
bile, Rum asiler
hakkında İngiltere’nin kabul ettiği siyasetin Rusya, Avusturya,
Prusya ve Fransa
tarafından beğenilmediği ortaya çıkmıştı (BOA. 960/41187, HAT ) .
1823 yılında
isyanların yoğunluğu biraz azalsa da, isyanlar tamamen bastırılamadı.
Eylül ayında, Mora
asilerinin gemileri Misolinki’de toplanması durumunda
Mora kalelerine gıda
ve gerekli malzemelerin nakli güçleşeceğinden, önlem
olarak Mora
sahillerine donanmadan bir fırkateyn ve beş altı geminin gönderilmesi
kararlaştırıldı (BOA.
38789-F, HAT) . Aynı tarihte, Rum Patrikhanesi, Mora
asileriyle
Osmanlı Devleti
arasında bir vasıta olarak görülmekteydi. Bu nedenle Patrikhane,
Babıâli’den isyandan
vazgeçen Rumların affedilmesini istedi (BOA. 844/37931,
Bu yazı toplam 3401 defa okundu.