11 Aralık 2024 Çarşamba Saat 10:07
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Mora İsyanları üzerine Doktara tezi
23 Mayıs 2013 Perşembe Saat 03:29
Böylece Rum ayaklanması, 1822 yılı yazına kadar Türk, Rum, Musevi, Arnavut ve diğer milletlerden olmak üzere 50.000 kişinin ölümüne neden oldu

1821 MORA İSYANI

Serap TOPRAK(Doktora Tezidir)

Özet

19. Yüzyılın başına kadar başarısızlıkla sonuçlanan Rum isyanları 1821 yılında Mora Yarımadası’nda başlayan isyanla yeni bir dönemece girdi. İsyanlar kısa zamanda bütün adaları ve Yunan coğrafyasını sardı. 1821 Mora isyanı Yunanistan’ın bağımsızlık kazanmasında önemli bir rol üstlendi.

Mora’daki ilk isyanlar Osmanlı Devleti tarafından önemsenmeyip gerekli tedbirler alınmamıştır.

Fakat daha sonraları Mora’da binlerce Müslüman Türk’ün hatta Ortodoks olmayan Hıristiyan ve

Musevilerin katledilmesi isyanların ne kadar ciddi olduğunu göstermiştir. Sonuçta Mısır donanmasından

yardım istemek Osmanlı yönetimi tarafından tek çare olarak görülmüştür. Fakat

bu plan, Avrupalı Devletlerin müdahalesi ve Navarin’de Türk-Mısır donanmalarının yakılması

felaketiyle sonuçlanmıştır.

 

I. GİRİŞ

Rumlar 18. Yüzyıl sonlarına kadar birçok kez başarısız isyan girişiminde bulunmuştur.

19. Yüzyıla geldiğimizde Rumlar, Osmanlı yönetiminde yaşayan diğer

milletlerden farklı olarak deniz ticareti sayesinde zengin bir burjuva sınıfı oluşturmuştur.

Doğu Akdeniz ve Karadeniz ticaretinin ¾’ünü elinde bulunduran zengin

Rum tacirler, bilimsel ve düşünsel faaliyetlere de önem vererek ulusal bilinçlenmeyi

destekledi ve isyanlara zemin hazırladı. Tamamen milli duygulara dayanan

ve milli bir karakter olarak gelişen Rum isyanları, zengin tacirler, diaspora,

ayrılıkçı cemiyetler, ki bunların içinde en etkili faaliyet gösteren ve çok sayıda

üyesi olanı Filiki Eterya Cemiyeti, Fener Rum Patrikhanesi ve Avrupalı Devletler

tarafından maddi ve manevi olarak her yönden desteklenmiştir. Yunanistan’ın

kısa sürede bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmasında bütün Yunan coğrafyasındaki

isyanlar kadar adalar, özellikle Mora Yarımadası’nda çıkan isyanlar büyük

önem taşımaktadır. Mora isyanları Rumlar için bir dönüm noktası olmuştur. Ayrıca

Mora isyanları yerel ayaklanmalar olarak kalmayıp, Rumların yaşadığı diğer

adalara isyan ihraç eden bir merkez olmuştur. Mora Yarımadası’nda, özellikle

Filiki Eterya Cemiyeti’nin ve Fener Rum Patrikhanesi’nin önderliğinde isyan ateşi

yakılmış ve Avrupalıların da sempatilerini de toplayarak diğer Balkan milletlerinden

önce Yunan Devleti’nin kurulması sağlanmıştır. Büyük Yunanistan’ın kurulması

yönündeki en ciddi adım olan Mora isyanı bu açıdan çok önemlidir. Bu çalışmada,

Mora Yarımadası’nda başlayan ve Avrupalı Devletlerin müdahalesiyle

sonuçlanan Mora isyanı ele alınmıştır. Bu doğrultuda çalışma iki bölümden oluşmuştur.

Birinci bölümde, Mora isyanının başlaması ve yayılması karşısında Osmanlı

Devleti’nin aldığı önlemler üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde, Mora

isyanının uluslar arası boyut kazanması incelenmiştir. Çalışmanın sonuç kısmında

ise, araştırmadan elde edilen bulgular ortaya konmuştur.

II. MORA İSYANI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN ALDIĞI TEDBİRLER

Mora Yarımadası’nda Rum Ortodoks Kilisesi ve rahipleri, Osmanlı Devleti

makamları karşısında büyük oranda imtiyazlı bir yapıya sahipti. Bu imtiyazlar

sayesinde Rum Ortodoks Kilisesi, Rumların çıkarlarını koruyabilmekteydi. Bununla

birlikte Mora’da yaşayan Rumlar, büyük toprak sahipleri değildi. Ayrıca

yıllık kazançlarının 1/5’ini vergi olarak ödüyorlardı. Osmanlı idaresiyle iyi ilişkiler

kuramayan Rumlara gelince, onlar da daha çok ıssız bölgelere ve dağlık alanlara

yerleşmeyi tercih etmişti. Bu nedenle 1460- 1821 yılları arasında Mora’nın dağlık

alanlarına Müslümanlardan ziyade Hıristiyanlar yerleşmişti.

Mora Yarımadası’nda Rumlar arasındaki milliyetçi faaliyetlerin artmasında

Osmanlı Devleti’nin Rumlara verdiği siyasi imtiyazlar önemli rol oynadı. Rum

cemaati, Osmanlı Devleti tarafından Antik Yunan’ın bir devamı olarak görüldü.

Bununla birlikte, 1715- 1821 yılları arasında cemaatin haklarına bazı sınırlamalar

getirilse de, gerçekte cemaat serbest bir şekilde idare ediliyordu. Mora Yarımada3/

6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 319

sı’nda Ortodoks Kilisesi’nin dışında Rumları idare eden kocabaşılar bulunmaktaydı.

Osmanlı yönetiminin desteğiyle seçilen kocabaşılar, uzun seneler bu görevde

kalmakla yetinmeyip haklarını çocuklarına ve hatta torunlarına devredebiliyordu.

İslamiyet’in kutsal mahallelerine ve hükümdar ailelerine has olarak verilen

şehir ve kasabalar Mora’nın en şanslı yerleşim yerleri olarak görülmekteydi. Bunlardan

biri de, Müslüman şehri olarak görülen ve bir Mekke vakfı olan Dimitzana

şehridir. Burada oturan Müslümanlar Mora’lı Rumlar tarafından her zaman ayrıcalıklı

olarak görülmüştür. Ayrıca Mora’da yaşayan “kleftler” adında bir topluluk

da bulunmaktaydı. Kleftler, Mora’da Türk yönetimini kabul etmeyen ve yönetimle

silahlı mücadeleye giren gruptu. Osmanlı Devleti, bu asi grupla mücadele etmek

için Hıristiyanlar arasından seçtiği “armotoli” denilen ve bir çeşit zabıta görevi

gören düzenli gruplar oluşturdu. 1715- 1821 arasındaki dönemde Osmanlı yönetimi

özellikle, boğazların bulunduğu taşımacılığı korumak amacıyla “muhafız

teşkilatı” kurdu. Böylece armotoliler, yolcuların güvenliğini sağlamakla görevlendirildi.

Korint ile Argos arasındaki boğaz ile Arkadya ve Messenya arasındaki

Lontari Boğazı güvenlik açısından önemli geçitlerdi (Bees: 423). Armotoliler buralarda

önemli görevler üstlendi. Bunun dışında Mora’nın dağlık bölgelerinde yaşayan

Manyalılar bulunmaktaydı. Manyalılar, 1460- 1801 yılları arasında her türlü

dış güce karşı isyan etmiş bir topluluktu. Osmanlı Devleti, Manyalılardan vergi

alma şartıyla bunların muhtariyetini kabul etti. Fakat kararlaştırılan vergiler de

hiçbir zaman düzenli olarak toplanamadı (Bees: 423). 18. Yüzyıla kadar birçok kez

isyan eden Mora Rumları başarısız olunca Batı Avrupalılardan umutlarını kesip

Rusları bir kurtarıcı olarak görmeye başladı. Özellikle Çar I. Petro döneminde, bu

bölgede Rus ve Hıristiyanlık propagandası artış gösterdi. II. Katerina döneminde

Ruslar, Rumlar arasından seçtikleri kişiler ve rahipler aracılığıyla Rumları kışkırtma

yolunu seçti. Bunlar arasında Kalamata’nın nüfuzlu emlak sahiplerinden Panayotis

Mpenakis bulunmaktaydı. Bu kişinin bölge Rumlarını kışkırtıcı faaliyetlerde

bulunması Türk idarecilerinin de dikkatini çekmekteydi. 1767- 1768 arasında

Rumlar isyan için hazırlıklar yaptı. Fakat 1768 yılında Osmanlı-Rus Savaşı başlayınca

bütün planlar değişmek zorunda kaldı. Rus donanmasının Akdeniz’de görünmesine

ve Manyalıların yardımına rağmen, Ruslar istedikleri sonucu alamadı

(Bees: 425). Sadrazam Musin-zade Mehmet Paşa’nın ve daha sonra Cezayirli Gazi

Hasan Paşa’nın sayesinde isyan bastırıldı (Mustafa Nuri Paşa, 1987: 251). Başarısız

isyan girişimlerinden sonra Rusya, Rumlar üzerindeki nüfuzunu daha da arttırmaya

çalıştı. Küçük Kaynarca Antlaşması’na, Rusların diledikleri yerlerde konsolosluklar

açma, İstanbul’da bir Rus kilisesi kurma ve Ortodoks Hıristiyanları koruyuculuğunu

üstlenme gibi maddeler de, milliyetçilik propagandası amacıyla

eklendi (Karal, 1994: 108- 109). Rusya tarafından hayal kırıklığına uğratılan Mora

Rumlarının bu durumu telafi edilmeliydi. Böylece Rumlar, Osmanlı Devleti ile

Rusya arasında 1783 ve 1791 yıllarında imzalanan anlaşmalar gereğince, Rus bay320

THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

rağı altında deniz ticareti yapma ayrıcalığı elde etti (Bees: 425). Bununla birlikte

1790’lı yıllarda Rumlar, Akdeniz’de korsanlık ve eşkıyalık yapmaya devam etti.

Osmanlı yönetimi de eşkıya Rumların bütün faaliyetlerinden ruhani liderleri sorumlu

tuttu (BOA. 192/9350, HAT).

19. Yüzyıl başlarına kadar ulusal bilinçlenme yönünde büyük yol kat eden

Rumlar, 1821 yılında Aleksander İpsilanti liderliğinde Eflâk ve Buğdan’daki başarısız

ayaklanma girişiminden sonra, amaçlarını gerçekleştirmeye en uygun yer

olarak Mora Yarımadası’nı görmekteydi. Bunun üzerine Rum asi liderleri toplanarak,

Paskalya gecesi Müslümanlara saldırma konusunda aralarında anlaştılar.

Asiler, saldırılarda başarısız oldukları takdirde de bölgede önemli bir güç olan

Tepedelenli Ali Paşa’yı suçlamayı kararlaştırdılar. Bu anlaşma çerçevesinde asi

liderler tarafından Mora’nın kasaba ve köylerine papazlar gönderildi. Fakat olaylar,

planlandığı gibi gelişmedi ve beklenmedik bir şekilde başlayan Erhos olayı,

isyanın zamanından önce çıkmasına neden oldu. Anabolu Kalesi’ne yaklaşık üç

saat uzaklıktaki Erhos kasabası Müslümanları, Rumların bir isyan hazırlığı içinde

olduğundan şüphelenmekteydi. 15 Şubat 1821 tarihinde Anabolu sakinlerinden

Yenişehirli İbiş ve Hasta Hasan ismindeki iki kişinin, Hıristiyan pazarında sarhoş

olarak gezerken ateş açmaları üzerine Rumlar, Paskalya gecesi yapılacak olan isyanın

açığa çıktığını düşünerek harekete geçti ve kasaba içlerine kaçtı. Ayrıca dağlardaki

silahlı Hıristiyanlar da ortaya çıktı. Kocabaşılar, isyan haberlerinin aslının

olmadığını iddia etse de, 24 Mart 1821 tarihinde Erhos Müslümanları kasabayı

terk edip Anabolu kalesine kaçtı. Bu olay Mora Müslümanlarının da isyan gerçeğini

görmesine neden oldu. Fakat Yedi Ada’da ve diğer adalardaki kaçak Rumlar,

Mora’da toplanarak her tarafta isyan çıkarmaya başladı (Ahmet Cevdet Paşa, 1994:

2759- 2760). Özellikle Aleksander İpsilanti’nin kardeşi Demetrios İpsilanti ve Prens

Kantakuzen, Mora’ya giderek Rumları kışkırtmayı başardı. Mart 1821 tarihinde

İpsilanti ve Kantakuzen, isyan alameti olarak feniks ve matem alameti olarak da

siyah renkte olan Filiki Eterya Cemiyeti’nin bayrağını açarak Rumları isyana çağırdı.

Bununla birlikte Hidra Adası’ndaki denizciler ve Mayna gençleri bu çağrıya

uyarak isyana katıldı. Hidra denizcileri, küçük gemilerini donatarak Müslümanlara

ait gemileri yaktı. Ayrıca Kolokotrinis adındaki bir Rum asinin liderliğinde Patras,

Navarin, Tripoliçe, Misolinki ve Nopli ele geçirildi (Driault, 2003: 184).

Mora Yarımadası’nda başlatılacak bir isyan için Filiki Eterya ajanları, Fener

Rum Patrikhanesi’yle işbirliği içinde çalışıyordu ve özellikle Mora isyanı Patrikhane

tarafından planlanmıştı. Filiki Eterya’nın Mora teşkilatı başkanı olan Patras

Piskoposu Pol Germanos, üstünde Meryem Ana’nın resmi bulunan bir bayrağı

eline alarak “Ey Yunan milleti! Artık uyan, Türkleri öldür” sloganıyla Rumları

açıkça isyana çağırdı (Şahin, 1996: 190). Bu çağrıdan sonra isyan, milli ve dini bir

karakter olarak gelişmeye başladı (Karal: 112).

Mora’da Rum asilerin saldırıları üzerine, Mizistre, Levendar, Fenar ve Bardine’nin

Müslüman halkı Trapoliçe’ye; Endruse ve Nişter halkı Koron, Moton ve

3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 321

Anavarin’e; Gaston halkı da Lale Kalesi’ne sığındı. Vistice’de 400 kadar Müslüman

Rumlar tarafından öldürüldü. Bununla birlikte Kornine halkı Trapoliçe’ye kaçarken

Rumların saldırılarına uğradı, fakat Trapoliçe’den yardıma giden 2.000 kadar

gönüllü tarafından kurtarıldı. Rum kocabaşılar ise, bütün bu katliamın Tepedelenli

Ali Paşa tarafından yapıldığını ileri sürdü. Bu arada Osmanlı Devleti, Yanya’da

isyan eden Tepedelenli Ali Paşa’nın ortadan kaldırılması üzerine yoğunlaştığından

bu olaylarla pek ilgilenmedi (Ahmet Cevdet Paşa: 2681).

Mora nüfusu içinde Türklerin nüfusuna bakacak olursak Türkler azınlıkta yaşamaktaydı.

Ayrıca Rumlar büyük ticaret filoları ve yedek denizciliğiyle denizi

kontrol edebilmekteydi. Böylece Osmanlı ordusunun Mora’ya ulaşması da çok

zordu. Bununla birlikte Osmanlı Devleti, Mora’da başlayan isyan sırasında Tepedelenli

Ali Paşa isyanıyla uğraşmaktaydı. Mora’daki olaylara hızlı bir şekilde

kontrol altına alma olasılığı da düşüktü. Osmanlı Devleti Mora’da Rumların ayaklanmasını

başlangıçta, bölgeye gönderilen ve bir Filiki Eterya üyesi olan memur

Nikola Morozi’nin raporuyla izledi. Böylece Morozi’nin de etkisiyle isyan Babıâli’nin

pek dikkatini çekmedi. Fakat Mora isyanı açığa çıkınca Hurşit Paşa, Kapıcıbaşı

Mustafa Bey’i 3.500 kadar askerle Tropoliçe’ye kumandan olarak gönderdi.

Mustafa Bey, Rumeli sahillerinden kayıklarla Mora Kalesi’ne geçti ve burada Sirozlu

Yusuf Paşa’yla buluştu. Oradan Vestiçe’ye gitti. Vestiçe’de 200 kadar eşkıyayı

öldürdükten sonra 16 Şubat 1821 tarihinde Erhos’da 600’den fazla Rum eşkıyayı

öldürdü. Mustafa Bey’in, Tropoliçe’ye girişi Rumlar tarafından şiddetli saldırılarla

karşılandı. Asiler, Mora’daki kaleleri, özellikle Mora’nın merkezi olan Tropoliçe’yi

kuşattı. Böylece Mustafa Bey, Tropoliçe’de mahsur kaldı (Ahmet Cevdet Paşa: 2761).

Tropoliçe, Rum asiler tarafından ele geçirildiğinde, Müslümanlar öldürüldü ve

camiler kiliseye dönüştürüldü. Ayrıca Tropoliçe’de bir de cumhuriyet hükümeti

kuruldu (BOA. 841/37873, HAT ). Babıâli, Suluca Adası halkının donattığı 17 kıta geminin

Çuka ve Değirmenlik adaları arasında dolaştığını ve asilerin Anapoli’yi

kuşattığı takdirde Çamlıca ve Suluca halkının Rumlara yardım edeceğini (BOA.

927/40280-C, HAT) önceden haber alınca, Mora komutanı olarak atadığı Dramalı

Mahmut Paşa’yı, 25.000 kadar asker, komutası altına verilen vezir ve emirlerle

birlikte Rumları bastırmak üzere Ezdin’e gönderdi. Bu birlikler Mora Derbendi’nden

geçip kuşatılmış olan Anapoli Kalesi önüne yerleşti ve buradaki isyanı

bastırdı. Ardından Mora’nın merkezi olan Tropoliçe’ye doğru hareket etti. Diğer

yandan 7.000 kadar Arnavut askeri ulufelerinin ödenmediğini öne sürerek savaş

alanını bırakıp geri döndü. Mora’daki Rumların hemen hemen hepsi ayaklanmaya

katıldı. Ayrıca Rumlar derelerde, orman içlerinde fırsat kollayıp, haberleşme

yollarını, mühimmat ve gıda yardımı getirecek yolları da tuttu. Böylece Tropoliçe’ye

ulaşmak zorlaşırken Anapoli’nin elde tutulması da tehlikeye girdi. Bu sırada

Mora seraskeri olarak görevlendirilen Ebu Kebut Mehmet Paşa, Yenişehir’den ileri

geçemediğinden Rumlar Mora’nın tamamını ele geçirdi (Mustafa Nuri Paşa: 253).

322 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

Yusuf Paşa’ya gelince Badıra Kalesi’nden yardım istenmesi üzerine, İnebahtı’dan

Mora’ya askerlerini geçirerek buradaki asileri dağıtmayı başardı. Ayrıca

Hurşit Paşa’ya bütün Mora Hıristiyanlarının isyan halinde olduğunu ve derhal

5.000 asker gönderilmesi gerektiğini bildirdi. Hurşit Paşa da, Babıâli’ye bir miktar

Evlad-ı Fatihan askerinin gönderilmesini teklif etti. Fakat Babıâli’nin gözünde

Yanya’daki Tepedelenli Ali Paşa olayları daha önemli olduğundan ve Mora’daki

olayların önemi henüz anlaşılmadığından sadece Anadolu’dan asker toplanarak

gönderilmesi yeterli bulundu (Ahmet Cevdet Paşa: 2762). Bunun üzerine Kayseri Mutasarrıfı

Hasan Paşa’ya Anabolu Kalesi Muhafızlığı verildi. Hasan Paşa’ya Teke,

Hamit ve Aydın sancaklarından 2.000 asker toplaması ve Antalya iskelesinden

gemilerle Mora’ya göndermesi emredildi. Fakat Antalya iskelesinde sevk için yeterli

gemi olmadığından Babıâli ile uzun yazışmalar başladı ve asker Antalya iskelesinde

beklerken Rumlar da Mora’daki Müslümanları öldürmeye devam etti.

İletişim ve örgütlenme eksikliği nedeniyle Anadolu’dan toplanan askerler Mora’ya

gönderilemedi. Yerine başka asker toplandı. Bunlar, Akdeniz boğazına gelecek,

oradan kara yoluyla Selanik körfezini dolaşarak Yenişehir’e varacak ve Mora’da

bulunan Osmanlı kuvvetlerine yardım edecekti (Ahmet Cevdet Paşa: 2763). Ayrıca

Mora isyanı için Tunus’tan da gemi istendi. Bunun üzerine yedi gemi donatılarak

acele bir şekilde Mustafa Kaptan kumandanlığında Mora’ya doğru yola çıktı

(BOA. 868/38618, HAT ).

Mora’daki isyan başlangıçta hızlı ilerledi ve Nisan 1821 tarihinde Rumların

yaşadığı diğer adalara da sıçradı. Rumların isyanda başarıya ulaşması için adaların

isyana katılması şarttı. Rum asiler, Korint Kanalı’nın kuzeyinde kalan bölgenin

büyük bir bölümünü kontrol altında tutuyordu. İsyanın ilk aylarında, ayaklanmanın

etkileri tam olarak bilinmiyordu. Babıâli de kendi imkânlarına göre önlemler

almak istedi. Aleksander İpsilanti’nin Eflâk ve Buğdan’ı işgal ettiği haberi İstanbul’a

ulaştığında, Osmanlı Devleti’nde yaşayan bütün Rum asıllı kişilerin ellerindeki

silahları teslim etmeleri emredildi. Mart 1821 tarihinde, II. Mahmut bir ferman

yayınlayarak Müslümanları yardıma çağırdı. Bununla birlikte isyanlara tepki

gösteren Müslümanlar, İzmir ve Anadolu’daki Rum mahallelerine saldırdı. M.

Simith Anderson’a göre, Mora’da Türklerin katledilmesine eş değer olan bu saldırılar

Patrik Gregoryus’in asılmasına kadar devam etmiştir (Anderson, 2001: 74). Oysa

Tarihçi Dakin, Mora Yarımadası’nda 40.000 (Castellan, 1995: 272), Barbara Jelavich

ise, silahsız 15.000 Müslüman’ın katledildiğini yazmaktadır (Jelavich, 2006: 241). Bu

arada İstanbul Patriği, Filiki Eterya Cemiyeti’nin nüfuzlu bir üyesi olmasına rağmen,

isyanın Rusya tarafından desteklenmediğini görünce sözde bir aforozname

yayınladı. Aforoznamede, Filiki Eterya üyelerinin ettikleri yeminlerin batıl olduğunu

ve üyelikten çekilmeyerek devlete karşı savaşa devam edeceklerin lanet

altında kalacağını ilan etti (Karal: 113). Fakat bu sözde aforozname hiçbir şekilde

Rumları engellemedi.

3/6 ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE 323

1821 Nisan tarihine kadar Mora Yarımadası’nda yaşayan 50.000 kadar Müslüman’dan

bir teki bile kalmamıştır. Müslüman Türkler ya kaçmış ya da Rumlar

tarafından öldürülmüştür. İngiliz yazar St. Clair, bu konuda şunları yazmıştır:

“Yunanistan’ın Türkleri pek az iz bıraktılar. 1821 yılı ilkbaharında ani olarak, tümüyle ve

dünyanın haberi olmadan yok edildiler” (Sonyel, 1988: 111). Ortodoks Rumlar sadece

Müslüman Türkleri değil, diğer milletlerden olanları da öldürüyordu. 5 Ekim 1821

tarihinde, 35. 0000 Türk ve Arnavut, Musevi ve diğer milletlerin yaşadığı Tropoliçe’de

de 10.000 kişi katledildi. Ocak 1822 tarihinde Akrokorint kentinde 1.500’den

fazla Müslüman öldürüldü. Böylece Rum ayaklanması, 1822 yılı yazına kadar

Türk, Rum, Musevi, Arnavut ve diğer milletlerden olmak üzere 50.000 kişinin

ölümüne neden oldu (Sonyel: 113- 115) ve bütün Avrupa bu katliama sessiz kalarak

sadece izlemekle yetindi.

III. MORA İSYANININ ULUSLAR ARASI BİR BOYUT KAZANMASI

Filiki Eterya yanlılarının çağrısı üzerine Demetrios İpsilanti, merkezî ve anayasal

bir devlet kurmak için bir meclis toplamayı kararlaştırdı. 1821 Aralık tarihinde,

Kleftlerin başkanı Theorodios Kolokotronis’in de onayıyla, Epidavrum

kentinde bir “Kurucu Meclis” oluşturuldu. Soylular tarafından yönetilen Meclis,

idareyi bir tek kişiye bırakmak istemiyordu. Bu nedenle Fenerli bir aileye mensup

olan Aleksander Mavrocordato’nun da etkisiyle, 1795 Fransız modeline benzer bir

anayasa hazırlandı. Buna göre, her biri bir bölgeyi temsil eden beş üye seçildi.

Böylece ilk Yunan hükümeti Misolinki’de kuruldu. Hükümet başkanı Aleksander

Mavrocordato, 13 Ocak 1822 tarihinde Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan etti. Fakat

adalıların ve soyluların sözcüsü bu kişi, Theorodios Kolokotronis’in taraftarlarının

çoğunlukta bulunduğu Mora’da kabul görmedi. Aynı yılın sonunda Theorodios

Kolokotronis, Astros’ta ikinci bir toplantı düzenledi. Ancak Aleksander Mavrocordato

taraftarları arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Sonunda Kronidi kentinde

yeni bir hükümet kuruldu. Bu hükümetin başına da George Kountouriotes adlı

zengin bir kişi geçti (Castellan: 273). Rumlar bir meclis kurup bağımsızlıklarını ilan

etseler de, kısa zamanda ortaya çıkan rakip liderler iktidar için kıyasıya bir mücadeleye

girdi. Bu mücadelede, büyük Fener ailelerinden birinin üyesi olan Aleksander

Mavrocordato, çok kötü Rumca konuşan ve Arnavut kökenli zengin armatör

George Kondouriotes, Yunanistan coğrafyasının en önemli lideri olan Theorodios

Kolokotronis Rumların başlıca lider adaylarıydı. Siyasi gruplar arasındaki

çatışma hızla tırmandı ve 1823 yılı sonunda, Theorodios Kolokotronis taraftarlarıyla

Aleksander Mavrocordato ve George Kountouriotes denetimindeki hükümet

adayları arasında bir iç savaş başladı (Anderson: 75). Rumların bir meclis kurmasını

II. Mahmut endişe içinde izliyordu. II. Mahmut, 25 Şubat 1822 tarihinde bir heyet

toplayarak alınacak önlemleri belirlese de, bu duruma İngiliz Büyükelçisi müdahale

etti. Bu tarihten sonra Avrupalı Devletler de, Rumların isyanlarına karşı kayıtsız

kalmayarak müdahale etmeye başladı (Driault: 187). Artık Rum isyanları ulus324

THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH 3/6

lar arası bir sorun olma yolunda ilerliyordu. Avrupalı devletler kendi diplomatik

çıkarları doğrultusunda her iki tarafı da idare ediyordu. Ağustos 1822’de, Alikorne

Şehbenderi Kıçantı tarafından Babıâli’ye verilen bilgiye göre, asi Rumlar Avrupa’dan

silah ve mühimmat sağlayarak Mora ve Çamlıca adalarına sokuyorlardı

(BOA. 957/41080, HAT). 1822 yılında, Viyana’dan gelen haberlere göre, İngiliz Elçisi

George Caning, Rum asilerin durumunu görüşmek üzere Rusya’ya giderek temaslarda

bulunmuştu (BOA. 960/41187-B, HAT). Aslında Avrupalı devletlerarasında tam

bir görüş birliği de yoktu. Eylül 1822 tarihinde isyanın en şiddetli olduğu yıllarda

bile, Rum asiler hakkında İngiltere’nin kabul ettiği siyasetin Rusya, Avusturya,

Prusya ve Fransa tarafından beğenilmediği ortaya çıkmıştı (BOA. 960/41187, HAT ).

1823 yılında isyanların yoğunluğu biraz azalsa da, isyanlar tamamen bastırılamadı.

Eylül ayında, Mora asilerinin gemileri Misolinki’de toplanması durumunda

Mora kalelerine gıda ve gerekli malzemelerin nakli güçleşeceğinden, önlem

olarak Mora sahillerine donanmadan bir fırkateyn ve beş altı geminin gönderilmesi

kararlaştırıldı (BOA. 38789-F, HAT). Aynı tarihte, Rum Patrikhanesi, Mora asileriyle

Osmanlı Devleti arasında bir vasıta olarak görülmekteydi. Bu nedenle Patrikhane,

Babıâli’den isyandan vazgeçen Rumların affedilmesini istedi (BOA. 844/37931,

Bu yazı toplam 3401 defa okundu.

 
Paylaş
Bu Yazıya Henüz Yorum Eklenmemiş.
GEREKLİ SAYFALAR
YAZARLAR
Reklamlar
Reklamlar
SİTE ANKET
Hayratta nüfus artışı olsunmu
Evet iyi olur
Fark etmez
Olmasın sıkıntı olur
Yatırımdan sonra olur
Geri Dönüş imkanı yok
Reklamlar